12 Aralık 2008 Cuma

‘ABİ BİR SİGARA VERSENE’



Sınıf, yaş, beceri … İnsana dair her türlü özelliklerin yoksun olmasıyla var olan bir mekân. Akıllarını yitirmiş, sosyal hayata geri dönmek, diğerleri ile eşitlenmek, verdikleri zararın tekrar edilmemesi için gelenler... Toplum tarafından ‘deli’ olarak tabir edilen bu insanlar İstanbul da kocaman bir bahçenin küçücük koğuşlarında tedavi oluyorlar; İstanbul Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde …
Güneşli bir Pazar sabahı gittiğimiz hastanenin kocaman bir bahçeye açılan büyük bir kapısı var. Bahçeye ilk girdiğin zaman için huzur doluyor. Yemyeşil ağaçlar, koşuyolunda yürüyen insanlar, banklarda oturan sevgililer, ailece Pazar pikniği yapan insanlar. Buranın bir hastane bahçesi olduğuna inanmak zor. Uzun, dar, ağaçlı yollarda ilerledikçe hastane tılsımı daha da yükseliyor ve dar sokaklardan biri seni o meşhur heykele götürüyor. Rodin’in ‘Düşünen Adam Heykeli’.Boş bir havuzun önünde eli çenesinde düşünceliyle boğuşan ve belki de çok düşünmekten taşlaşan adam. Çevresinde onun dev cüssesine rağmen korkmadan oynayan çocuklar, koşuşturan doktor ve hemşireler, havuzun mermerine oturmuş, sırtını heykele dayanak yapmış dertli hasta yakınları var. Fakat onlar onun varlığına öyle çok alışmışlar ki filmlere bile konu olan bu tarihi yapıtı görmüyorlar…
Heykelin karışışında ikiye ayrılan yolun biri Baştabiplik’e açılırken diğeri ise esas bahçeye açılıyor. O yolda ilerledikçe artık hastane bahçesi huzurdan çok endişe vermeye başlıyor. Bahçeleri birbirinden ayıran taş duvara doğru yürüdükçe duvar dibinde bekleyen insanların endişeli yüzlerine tanık oluyorsun. Çevrede koşuşturan görevliler de hastane bahçesinin o kısmını diğerlerinden onların tabiri ile ‘normallerden’ bir sır gibi saklıyorlar. Açık bulunan hastane kapısından ise sadece hasta yakınları alınıyor içeriye. Taş duvarları aşıp bahçeye ulaştığında kocaman bir o kadar da kasvetli bir bahçenin içinde buluyorsun kendini. Taştan boş bankların olduğu, kuş seslerinin bile duyulmadığı bir yer. İlerlemeye devam ettikçe diğer ortamdan daha da soyutlanıyorsun…
Epeyce uzun olan bu yolda yürümeye devam ettikçe kulağında küçük bir melodi çalınıyor. Gittikçe artan bu ses küçük müstakil bir evden geliyor. Burası NUMATEM ’in 10. servisi. 16–20 yaş arasındaki madde bağımlısı çocukların ıslah edildikleri yer. Evin önünde küçük bir bahçe var. Bahçede derme çatma sarı bir avlunun içinde oturan birkaç hasta bilinçsizce kafa sallayarak yüksek sesle çalan müziğe eşlik ediyorlar. Aralarında yaşıtları olmayan iki hasta da var. Onlar diğerleri gibi kafa sallamak yerine bahçede birer mahkûm gibi volta atıyorlar. Hepsi düşünceli ve boş bakıyorlar çevrelerine. Birbirleriyle hiç konuşmuyorlar. Dışardan bir insan yaklaşınca bahçeye hemen sigara istiyorlar. Sigara onlar için ekmek, çay su gibi. Görevli gardiyan en az onlar kadar hayattan bıkmış tavırları ile hastaları bahçe duvarından uzaklaştırıyor. Bahçede ilerlemeye devam ederken evden kaçan bir hasta bize doğru koşuyor.28–30 yaşlarında, zayıflıktan üzerinden düşen eski mavi tişörtü olan hasta yanımıza yaklaşıp ‘ Abi, bir sigara versene ’ diyor. Hastalarla ziyaretçiler arasında artık parola haline gelen bu cümleyi hastane bahçesinde hemen hemen her hastadan duyabilirsiniz. Yalnızlıklarının tek çaresi olan sigara onlar için büyük bir mutluluk. Sigarayı alınca yanımızdan hemen uzaklaşıp az ilerdeki dizi çekim ekibinin yanında doğru ilerliyor. Merakla onları izlerken sigarasını yakmak için yanlarına yaklaşıp ateş istiyor. Ekipten biri onu başlarından savmak için hemen görevliyi çağırıyor. Hasta, görevliye yakalanmamak için hemen oradan uzaklaşıyor sigarasını da yakamadan…
Yolun sonuna doğru yaklaştığımızda büyük demir kapısı olan ve dışarısı ile hiçbir bağlantısı olmayan bir bina çıkıyor karşımıza. ‘Dr Zati Dokuz Muhafaza ve tedavi Kliniği’
adındaki bu bina; suç işleyen ağır psikiyatrik vakaları barındırıyor. Sarı ve yeşilin en soluk tonlarında kalın şeritler halinde boyanmış, yüksek tellerle örülmüş bina, içeriye dışarıdaki ışıktan nasiplenmesin diye kalın parmaklıklı camlarla kaplanmış. Kocaman demir kapının küçücük açıklığından gelen bağrışlar, hastaların parmaklıklar arkasından özgürlüğe bakışı için yaşanan itişme. İnsanları gördükçe camlara yapışıp yine hastane parolasını söylüyorlar;
’Abi bir sigara versene’. Cama doğru yaklaşıp içeri baktığımızda, küçücük bir koğuşa tıkılmış akıllarını yitirip suç isleyen hastalar aynı zamanda mahkûmlar hemen camlara yapışıp merakla insanlara bakıyorlar. Bahçeye giren diğer hasta yakınları da aynı merakla onlara bakıyor. Şaşkın ve ürkek bakışmalar görevlilerin uyarmasıyla son buluyor.
Bahçenin sonunda ise geriye dönüp baktığımızda aklını kaybetmiş insanın, dışardan gelen bir akıllı için çok daha iyi düşünmesi gerektiğini hatırlatıyor. Aklın ve düşünmemin değerini anlamak gerekiyor. Bahçeden çıkıp normal insanların yanına geçildiği zaman hayatın iki farklı yüzünü görüyorsun ve heykelin neden bu kadar düşünceli olduğunu daha iyi özümsüyorsun…

Hiç yorum yok: